Résumé :
|
Bu altüst oluş içinde, ilk bakışta dikkat çekmese de, 2000’lerin ortalarından itibaren yayın dünyası üzerinde başka bir havanın estiğine tanıklık ediyoruz. Keza 90’larda sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen güdük çeviriler üzerinden dönen postmodernizm dolayımındaki tartışmalar, beraberinde büyük bir name-dropper ordusu dışında bir şey getirmedi. Aslına bakılırsa eleştirinin yönü yanlış değildi. Keza postmodernizm meselesi Türkiye’de, otoriter bir kimlikle biçimlenmiş “kurum” mantığına ve devletin mutlaklığında temellenen zihinsel yaklaşımlara karşı başkaldırıdan alıyordu suyunu. Ne var ki, uluslararası ölçekte neoliberal dalgadan gücünü alan bu eleştiri, sağla sol arasında garip zigzaglar çizen, kafası hayli karışık bir ruh durumunu da mükemmel olarak örnekliyordu.
|